Savaş senaryosunun Avrupa ve Ortadoğu’daki aktörleri

  • 03 Kasım 2011 Perşembe

Bir İngiliz gazetesinde çıkan Avrupa’nın krizi savaşla çözeceği senaryosu ilk bakışta pek ciddiye alınmayacak, ikinci sınıf bir Hollywood felaket filmi gibi geliyor. Ancak yine de, G-20 zirvesi yaklaşırken olan bitene baktığınızda durum, yaklaşan bir savaşı işaret etmese de, hiç de parlak değil.

Sorun yaklaşmakta olan durgunluğa karşı ne yapılacağı ve para birliğinden başlamak üzere AB’nin yeni temellerinin atılması. Ama bunu yapacak, daha doğrusu bu yalın gerçeği görecek, bir siyasi irade AB’de şu an yok. Böyle olunca, gelmekte olan durgunluk karşımıza, ne yazık ki, kaos senaryolarını çıkartıyor.

Geçen hafta, Almanya geliştirdiği insansız hava aracını dünya medyasına gösterdi. Tabii, silah göstermek Almanya’nın yaptığı bir şey değil. İkinci savaştaki faşizm utancından beri Almanya, burada çok dikkatli davranıyordu. 21. yüzyıl savaş endüstrisinin en gözde ‘oyuncaklarından’ olan insansız savaş uçakları, bugün orduların olmazsa olmazları arasında sayılmaya başlandı. Almanya’nın yeni insansız savaş uçağını böyle göstermesi hiç iyiye işaret değil.

Merkel ve Sarkozy durmadan Euro’dan dönüşün olmayacağını, başta Yunanistan olmak üzere hiçbir AB üyesinin Euro Bölgesi’nden çıkmayacağını söylüyorlar ama bu, onların AB’nin genişlemesi için istedikleri bir şey olmaktan ziyade, var olan statükoyu korumak için ısrar ettikleri bir durum sadece. Oysa Euro birliğini korumanın ilk yolu, AB genişlemesinin önünü açmak. Dolayısıyla Almanya ve Fransa için şu an krizden çıkışın ciddi alternatiflerinden birisi ulus-devletleri güçlendirmek ve ABD’nin boşalttığı alanları doldurmak. Böyle olunca, hem Almanya hem de Fransa Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da savaşa dayalı bir dış politikayı hızla geliştirebilirler. Bunun da bir Avrupa savaşına dönüşmeyeceğini kimse söyleyemez.

Bu, Merkel ve Sarkozy’nin dünyasında var. Çünkü onlar Hitler ve De Gaulle’ün çocukları. Tabii bu konuda onlara en büyük yardım da, Kaddafi gittiğine göre, Esad’dan gelecek. Suriye Baas partisinin şu an işine gelen yegâne gelişme, Batı’nın Suriye’yi doğrudan düşman ilan etmesi.Suriye,Arap Birliği’nin uzlaşı önerisini kabul etmek durumunda kalırsa Esad belki biraz zaman kazanabilir. Ama ABD’nin açıkladığı gibi, Arap Birliği uzlaşısı olsa bile tek yol Esad’ın gitmesi. Bunun  için Baas Partisi içindeki şahin kanat bundan sonra Batı ile gerilimi yukarı çekerek Ortadoğu’da ve Suriye’de gerilim üzerinden bir meşuriyet oluşturmaya çalışacak. BM müfettişleri, Suriye’nin El Hasakah kentinde bir nükleer tesis saptandığını rapor ettiler. Aslında BM Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) Suriye’nin nükleer silah geliştirdiğini uzun zamandır biliyor. Böylece Suriye, tam da NATO’nun 60. yıl konseptinde belirtilen terörist devlet kategorisine girmiş olacak. Ancak işin garip tarafı, Libya konusunda şahin kesilen Sarkozy’nin Suriye için pek sesini çıkarmaması ve beklemesi. Hem Almanya hem de Fransa, Suriye için acele etmiyorlar çünkü Türkiye-Suriye itiş-kakışı hoşlarına gidiyor. Suriye’nin el altından Türkiye’yi karıştırmak gibi boyundan büyük işlere girmesi onların sabırlarını açıklayan en önemli faktör. ABD ise tıpkı Rusya gibi davranıyor. Cepheyi hiç genişletmeden Obama’nın, krizi geçiştirip yeniden seçilmesini bekliyor ve Ortadoğu’dan kontrollü bir şekilde çekilirken bölgede, İran’ı el altından Türkiye’yi de açıktan destekliyor. ABD, BM’de Filistin’in UNESCO üyeliğine ‘şiddetle’ karşı çıkıyor görünmesine rağmen bu işe de el altından, İsrail’e rağmen, yeşil ışık yaktı.
————————————-

ILO’nun raporu ve bizdeki Baascılar

Sonuçta ortada şöyle bir tablo var: Krizle boğuşan ama debelendikçe batan ve savaş çözümünü el altından ısıtan Merkel-Sarkozy gericiliği ve bu gericiliği kolaylaştıran Suriye Baas rejimi-İsrail terör devleti ikilisi… O zaman eğer önümüzde bir savaş çözümü varsa bu savaşın uğursuz oyuncuları bunlar. Tabii bu gizli katillerin destekçilerini de unutmayın. Şu sıralar Türkiye’den Şam’a köprü olan heyetler var. En son 29 Ekim’de CHP ve İşçi Partisi’nden bir heyet, katliamcı Baas rejimine destek ziyareti yaptı.

Bu arada bu savaş koalisyonu ciddiye almamızı gerektirecek son veriler de Uluslararası Çalışma Örgütü’nden (ILO) geldi. ILO, son raporunda, gelişmiş ekonomilerde, istihdamın 2008 yılında patlak veren mali kriz öncesindeki düzeylerine dönmesi için en az beş yıl daha geçmesi gerekeceğini söylerken tam 118 ülkede, artan işsizlik ve durgunluğa bağlı olarak iç çatışma ve toplumsal huzursuzluk riskinin bulunduğunu kaydetti. Tabloda da gördüğünüz gibi önümüzdeki iki yıl içinde büyüme hızları düşerken istihdam açığı artıyor. Bu durum, 2. Dünya Savaşı’na giden yolu açan 1929 krizi kadar derin ama ondan daha uzun süreli bir açığa işaret ediyor. İşte bu korkutucu tablo, hem Avrupa’da hem de Ortadoğu’da savaş diyen ulus-devletlerin işini kolaylaştırıyor.